22 Temmuz 2010 Perşembe


Çağırdım
Geldiler
Gelmeseler ölürdüm
Oturdular
Öldüm
Anlamadilar…


Ben de yer yer ölüyorum…dum… Dirildiğimde de hep bir parçam eksik oluyor…du… Bazen en ufak "yaşanmışlık" bile beni mahvederken, bazen en zor durumlarda ayakta durup daha da güçlendiğimi hissediyorum..dum…Yürek ağır geliyor.. Yer yer ağlamalar, hem de hıçkıramadan ağlamalar, dibi görmeler, ayağa kalkmalar, mücadeleler (im)…

Çağırdığımda gelenler, onlar geldikçe ölmeler..

35lik abi ile söylemeye doymadığımız bir şarkı ile bitirmek istedim...
Sevmesen ölürdün
Sevdin onu öldün
Sevmesen ölürdün
Ama sevdin
Gene öldün…

Alacakliyim, alacaklisin, alacakli...

August Strindberg'in "Alacaklılar" adli oyununu AkSanat'ta seyrettigimde, daha sorgulamalarim basimi bu kadar agritmaya baslamamisti. Universitede ilk yillarimdi. Taksimle ilk tanistigim zamanlar... Anadolu'dan cikip İstanbul'u kesfetmeye basladigim ilk zamanlar... ve de daha hayattan alacakli oldugumu dusunmedigim zamanlardi.

Tilbe Saran'in dudak isirtan performansi ile basimi dondurmeye baslayan ama bir yandan da ofke dolu "alacakli hikayem" de boyle basladi...

Hayattan alacakli olma hali... yalın...

Hakkımda

Fotoğrafım
55...Hayalperest...Invisible hand'e inanmayan bir İktisatçı...Pinponcu... Sarı... Kırmızı... Arada da çelişki duvarına işiyor...