30 Ekim 2011 Pazar

İçler dışlar çarpımı....

Önceki yazılarım, okununca insanda bir "öfke" hissi uyandırıyor sanırsam?

Sanki hayata karşı bir başkaldırış... bir hesaplaşma.. derinlerde..

Hatta yazamıyor olmamın yaşanmışlıkla açıklanması...

Aslında hiç değil...

Öfkeli de değilim.. hiç...

Sadece düşünüyorum ve görüyorum ki hayatı hep "t" zamanında "t+3"ü ya da "t-3"ü düşünerek yaşamışım.. Hayatımın her "t" evresinde hem de...

Pekiiiii, tüm olasılıkları bugün değerlendirdim de ne oldu! Ya da geçmişte takılı kaldım da ne geçti elime...

Ne elde ettim?

Şu ahir ve kısa ömrümde nerdeyse hiçbirşey...(kısa dedimse benim algım kısa :)

O "hiçbirşey"e müdahele edemedim.. Daha doğrusu o an ne hissettiysem ne düşündüysem erteledim.. Artı zamanlardaki etkilerini düşündüğümden.. Başka insanlardaki/olaylardaki yansımaları yüzünden..  ki yanılsamalarmış onlar...yanılsamalarım... 

İstediğim kadar düşünmüş olayım, hesaplamış olayım.. Hayat hep "birden" geldi... Hesaplarımı sıfır ile çarpıp aldı götürdü.. Bu hafta "Uykusuz" dergisinde vardı.. x'ler birbirini götürdü ve bir ben tek kaldım diye:)))

İyisi kötüsüyle... Bir ben varım x'ler(im) sadeleşmiş olarak...

İçler dışlar çarpımı da yaptım.. ve yine ben kaldım :) yalın...

Sorgulamıyorum...ne güzel..

Yaşıyorum "t" zamanını...

+ ya da  - zamanlarımı sorgulamadan...

...ve  mutluyum :)


P.S. : Bu şarkıyı da eklemek istedim.. bu akşam yazıdan bağımsız olarak birden içimden geldi....


EcE

Çarpışma!

O kadar çok yazmak istiyorum ki bu aralar.. 

Bir sürü konu...bir sürü metafor... devrik cümleler...afili kelimeler.. renkli özneler...
Hepsi aklımın yörüngesinde başıboş dönüp duruyorlar...

Ama hepsinin ritmi ayrı.. sınırlarına çarpışları, çarpma hızları, çarpma hissiyatları farklı.. ve işte bu yüzden.. sırf bu yüzden ben tek bir şarkı/yazı çıkaramıyorum! Hepsini aynı ritme oturtmam lazım ama bu ara yapamıyorum!

Diğer yandan da yaz(a)madığımda eksik hissediyorum kendimi... Ama bu "zoraki" yazma hissi uyandırmıyor, aman yanlış anlaşılmasın.. ki korkarım yanlış anlaşılmaktan...  

Daha iyisini yapabileceğimi bildiğim an elimdeki ile yetinmeye beynim el vermiyor.. 

Ee napalim ben bilmem beynim bilir :))

22 Ekim 2011 Cumartesi

Hükümsüz...

Duygu ve mantık neden yaramaz ve anlaşamayan iki kardeş gibi acaba? Neden genelde biri diğerine söz geçiremez? Niçin hep insan "duygu"ya daha meyillidir? Doğasında mı var?

Bunları sorgularken acaba hangisi büyük kardeş olurdu diye düşündüm bir an :) Herhalde mantık olanı abi olurdu..Aslında iki abimi düşününce bu sonuca varıyorum sanırsam :) Düşünüyorum da, abimler de bu "mantıklı" ve "duygulu" adam rollerini layıkıyla paylaşmışken; ben hep ikisi arasında mekik dokuyan bir kardeş oldum.. hayatımdaki her alanda da görüyorum ki ikisinin karışımı olmuşum!   

Kararsızlıklarım da bu yüzden büyük olasılık!

Tereddüt etmeye başladığım an başlıyor gel-gitler.. 

Aslında şunu yapmam lazım (kime, neye göre?), mantığa göre (ama kimin mantığına göre?) ama ben bunu istiyorum (istediğimi mi sanıyorum, kalbim mi öyle hükmediyor, sen istediğini nerden bileceksin?). 

İç sesler bir türlü rahat vermiyor bu ara..

"Arada kalmışlık" duygusu yine karnıma vurulmuş tekme hissini yaratıyor...

Arada kayboldum..

Hükümsüzdür...   

EcE

Değiş-ik-lik..

Formatım değişti....
Duyurulur..

EcE

Hakkımda

Fotoğrafım
55...Hayalperest...Invisible hand'e inanmayan bir İktisatçı...Pinponcu... Sarı... Kırmızı... Arada da çelişki duvarına işiyor...