Eski hikayelerimden bir parça...
Kadın her hayalkırıklığında ona gidiyordu. Amaç günü kurtarmaktı. Adam da görevini biliyordu ve sorgulamadan, itinayla görevini ifa ediyordu. Geçen yılki güzel birlikteliklerinin hatrına... Kadın (o günün) sabahında güven tazeleyerek uyanıyordu., bir sonraki hayal kırıklığına kadar. Aradığı şevkati onda yüklüyordu kendine... Bir başkası, başka biri boşaltıyordu... Bu kısırdöngü saat gibi işliyordu.
Kadın dudağının ucundaki hüznüyle kapıda belirdiğinde, adam dudağının ucundaki şevkati sunuyordu kadına... Aslında kadın her dokunuşta başkalarını arıyordu ama gölgeleri adamın üzerine çoktan sinmişti kafa karışıklığı yüzünden... Bir oyuncu gibi görevini yerine getiren adamın hayatında başka bir "kadın" olsa da, esas kadını bu yapmacık oyunlarda hayal kırıklığına uğratmıyordu. Bir kere fena kırmıştı zaten ve bunun bedelini ödüyordu adam. Peşin değil, taksit taksit...yavaş yavaş ödüyordu.. Sindire sindire... Her türlü ikileme ile... Ama her geçen gün de vicdan yükünü hafifleterek..
Ne zaman bitecekti?
Aslında kadın başka bir aşk bulduğunda...
Adam bunu çok iyi biliyordu...
İstanbul
2004...