14 Ekim 2014 Salı

Bir kısa hikaye denemesi...


Gerçek kişiler ve mekanlarla alakası yoktur.. Nitekim isim, mekan ve saat haricinde zaman kullanılmamıştır..... ...........................................
Kadın etiketi hala üzerinde duran, derin göğüs dekolteli kırmızı elbisesini gardrobundan çıkardı. Dudağını bükerek aynada elbiseyi üzerine tutup akşamı hayal etti. Bu akşam hayal ettiği o “an”ın hem çok uzak hem de çok yakınında olduğunu düşünüp iç geçirdi.. Aslında abartılı da görünmek istemiyordu.  Kendi gibi.. ama biraz daha özel görünmek idi tek amacı.. Gözleri,  iç çamaşırlarını giyerken aynada kendinde olsa da aslında çok uzaklara seneler öncesindeki anılarına gitmişti. Hiç bir zaman “an”ı yaşayamadığını düşündü..

Erkek, önce tütün kokulu parfümünü, nizami el hareketleri ile vücudunun neredeyse tümüne gelecek şekilde dağıtarak sıktı.  Sigara içiyor olması ona bu alışkanlığı getirmişti çünkü sigara içmeyen kadınların bu konudaki hassasiyetini iyi biliyordu.  İç çamaşırını giyerken göbeğine doğru bakıp, biraz kilo aldığını düşündü. Son zamanlarda kendine eskisi gibi iyi bakmadığını ve lakin eskisi gibi dertsiz  tasasız olamadığını da düşündü.  Ama “an”ı yaşamak üzerine söz vermişti annesine...  babasını çok erken yaşta kaybettiğinde..   Sonrasında evin erkeği olmak gibi bir misyonu olmamıştı, zaten baskın karakterli ablası buna hiç bir zaman müsaade etmezdi ki,  etmedi de ama hep “an”ı yaşamaya çalışmıştı.  Kot pantolonunu ve gömleğini giydikten sonra saatini koluna takarken kendine aynada bir kez daha baktı. Çizgi gibi olan gözlerini daha da kısıp, dudağına yapışmış tebessümle aynaya bakarken gördüğü “Adam” hoşuna gitmişti. Bu akşam için içinde garip hisler vardı, ilk kez karşı cinsle buluşmaya garip bir heyecanla gidiyordu. Alışık olmadığı bir durum olduğu yüzüne yapışan tebessümden belli idi.

İstanbul’da saatler 20.52’yi gösterirken, havada hafif bir serinlik vardı. Beyoğlu rüzgarla beraber, dört bir yandan gelen farklı müziklerle ve bedenine işlemiş kalabalık ile adeta sağdan sola salınıyordu. Yürürken bile insan sağa sola dans edercesine, kimseye çarpmadan zigzag çizmek zorunda kalıyordu.  Hava tam kararmamıştı.. Araftaydı.. Gece, önceden haberdar edercesine, ıslık çalar gibi, rüzgarla beraber güne çökmek üzereydi..

Kadın, giyinmeye başlarken hazırladığı votka toniği, makyaj yaparken yudumlamaya devam ediyordu.  Aç karnına içtiği ilk kadehin hazzını düşünürken, iktisat dersindeki marjinal faydayı düşündü ve yine geçmişe gidip keşke tek derdim İktisat Tarihi sınavı olsa şimdi dedi.. Üniversite’de aşık olduğunu sandığı uzun adamı düşündü.. “Aşk”ın anlamını sadece karşılık bulamamak sandığı ergen zamanlarmış diye geçirdi içinden. Büyük bir yudum aldı içkisinden ve yasemin kokulu parfümünü, nizami el hareketleri ile vücudunda gezdirdi. Her ne kadar teninin kokusu kendine yetse de, parfümün kadını daha seksi gösterdiğini düşünüyordu. Telefonu eline aldı, taksi çağırdı ve aynada kendisine son bir kez bakmadan kapıdan çıktı.

Adam cüzdanını kontrol etti ve ayakkabılarını sildikten sonra, hazırlanırken içmeye başladığı viskisini tek bir yudumla bitirdi ve son bir kez aynaya bakmadan kapıyı kapattı, ama kilitlemedi.. Arasında hiç fark olmadığını düşündüğü icin kapıyı kilitlemezdi. Merdivenlerden inerken taksi durağını aradı..  Durakta araba olmamasına rağmen, her zaman arasını bu tip insanlarla iyi tutmasının sonucu olarak, duraktaki adam ona merak etmemesini 2 dk sonra yoldan birini çevirip kapısının önüne göndereceğini söylediğinde, yine o garip gülümseme suratına yapışmıştı.

Saatler 21.12 ‘yi gösterirken Beyoğlu’ndaki tek değişiklik insan sayısındaki artış idi.



2 taksinin aynı istikamete gitmekten başka hiçbir ortak özelliği yoktu. Kadın arabaya bindiğinde, kendisini süzen ağır abiye kaşlarını çatıp Beyoğlu X mekanına lütfen dediğinde, Adam da samimi bir gülüşle arka koltuğa oturup X mekanına beni ne kadar zamanda götürürsün abi diye sormuştu.

Saatler 21.15’i gösteriyordu. Taksilerin saatleri arasında 1 dakika fark vardı..  

Kadın, arabaya bindiğinde kendince kibarlık yaparak, kendisinin radyodaki maçın sesinden rahatsız olacağını düşünerek kısan taksi şoförüne “önemli değil kalsın” dedi. Yok abla önemli değil dedi. Kadın ısrar etti, ben de ilgilenirim futbolla bırak açık kalsın gidene kadar dinlerim dedi.  Bunu fırsat bilen şoför hangi takımı tuttuğunu sordu. Memleketimde futbolun her kapıyı açtığı gibi, tanımadığın biri ile aynı takımdan olmak, yıllardır tanışıyormuş havasına sokarak karşındakine her konuda yardımcı olmayı getiriyordu. Galatasaraylı olduğunu duyunca, abla ben seni şu yoldan götüreyim, trafiğe sokmayayım, yazık vakit de kaybetme, para da dedi.  Kadın, erkekleri şaşırtmak ne kadar da kolay diye düşündü tekrar..

Adam, taksi şoförü İstanbul’un ne kadar kalabalıklaştığından, insanların vicdansızlığından konuşurken elinde telefonu ile oynuyordu. Aslında taksi şoförünü dinlemiyordu bile. Sadece –mış gibi yapıyordu.. dinliyor..muş.. gibi..  “Kadın”dan herhangi bir mesaj var mı diye baktı.. yoktu.. demek ki sorun da yoktu.. diye sevindi içinden.. Gideceği X mekanına yaklaştığında, garip bir şekilde sanki hiç bilmediği bir şehirdeymiş gibi hissetti kendini.

İstanbul’da saatler 21.30’u gösterirken, Beyoğlu’nda hareketlilik artıyordu...

Kadın saatine bakarak X adlı bara girdi ve arka tarafa doğru yürürken kendisine bakan iki kısık gözü görünce dudağını bükerek, Adam’ı gördüğünü belirtircesine kaşını kaldırdı.. Derin bir nefes alarak yanına doğru ilerlerken etrafına da bakınmayı unutmadı. Kimseyi görmek ve Adamla görünmek istemiyordu.

Elini Adam’ın omzuna doğru uzatıp yanağını öptüğünde, içinde daha önce sadece bir kere hissettiği o garip kayganlığı hissetti. Ama derecesi çok daha yüksek idi.. Tütün kokusu ile karışmış bu his Kadın’ın hoşuna gitti.

Erkek kabalık etmemek için kadının dekoltesine bakmadı ama uzaktan Kadını ilk gördüğünde seneler öncesinde yine onu ilk kez gördüğü hissi duydu.. Garip.. lik... iç gıcıklanması...  

İlk buluşmaları olmasına rağmen ikisi de kendinden çok emindi.  Günlük konuşmalar.. iş yakınmaları... yurtdışında kalmayarak ne de çok hata ettikleri... (ikisi de eğitimlerinin bir kısmında Avrupa’nın farklı şehirlerinde bulunmuşlardı) aileler vs...  Akraba konularına girmediler ama..

Kadın votka söylemişti yine.. Erkek de viski.. Erkek için tek eksik sigara idi.. bir süre daha muhabbetlerine devam ettikten sonra Kadın dışarıdaki masada oturabileceklerini söyledi. Gözlerinden anlamıştı Kadın.. Erkek gülümsedi sadece teşekkür mahiyetinde..

2. içkilerini alıp masaya geçtiklerinde, sanki kendileri haricindeki mekan kaybolmuş gibiydi. Zaman durmuş ve kelimeleri havada asılı kalıyormuş gibiydi.. el yordamı ile bulup cümle içinde gerekli yerlere koyarak eğleniyorlardı.. İlk defa buluşuyorlardı, çünkü bu ilk buluşmaları idi... ama on beş yıldır tanıyorlardı birbirlerini.. yanlış zamanda yanlış insanlarla oldukları zamanlarda ikisi de birbirini düşünürken, ikisi de birbirini düşündüğünü bilmiyordu... resime dışarıdan bakınca ne de güzeldi aslında..

Hep o “an”da kalmak istiyordu ikisi de... bunun farkında olarak... fanusun dışına çıkınca resmin çok farklı olacağını biliyorlardı.. ama o “an” çok başkaydı.. belki de konuştukları çok manalı değildi, günlük sıradan konuşmalardı ama gözlerin arkasındaki düşünceleri ikisi de ezbere biliyordu, sadece söylemiyorlardı. Bu gizli oyun ikisini de oldukça mutlu ediyordu aslında, sadece bunun ne kadar devam edeceğini kestiremiyorlardı. Daha doğrusu kaç dakika ya da saat daha...

Nedense birden (aslında hep bi-polar bir duruşu vardı hayatta) Erkek haydi gidelim burdan dedi.. Kadın kısa süreli bir tereddütle baktıktan sonra tamam dedi, hesabı ödeyip kalktılar..

Nereye dedi  Kadın..  Adam ne farkeder ki dedi.. Sessizce yürümeye başladılar.. Adam elini tutmak istedi ama yapmadı.. Kadınsa omzunu yaslamak istemişti sadece ama yapamadı.. Yanyana yürüken yanındakinin yüzüne bakmaya çalışmak ne zor diye düşündü kadın.. Halbuki sadece gözleriydi görmek istediği şu an.. Adamsa kadını çekip kendi vücuduna sarmak istedi basitçe.. ama yapamadı (lar).. ne Kadın onun gözünün içine baktı ne de Adam onu göğsüne sarmaladı..
Sırf bir an önce gitmiş olmak için, Adam en yakındaki sevdiği mekana doğru yöneldi. Viskiye ihtiyacı vardı. Yoldayken Kadını umursamadan iki tane de sigara içmişti.. Uyuşturucu olsa çok daha iyi gelirdi belki dedi ama bırakalı çok olmuştu..



Adam kapının hemen girişindeki barmene selam vererek siparişleri geçerken akşamın çok da iyi bir noktaya doğru gitmediğini biliyordu. Ama bu “ilk buluşma” onda hep özlemini çektiği bir hissi yaşatmıştı, bu akşamı hiçbir şeyin bozmasına izin veremezdi.

Resim dışarıdan böyle görünürken, içeride olan ise aslında şöyleydi :  

Kadın ile Adam on beş yıldır tanışıyorlardı ve ilk görüşte birbirlerine aşık olmuşlardı klişe tabirle..  (bazen klişeleri kullanmak iyidir, hissiyatı daha güzel verir)

Ama hiç söylememişlerdi.. söyleyebilecekleri bir ortam hiç olmamıştı. Sonrasında ise farklı ilişkilerde yansımalarını aramışlardı ama hiç bir zaman mutlu olamamışlardı. Olduklarını sanmışlar, mutlu mutsuzu oynamışlardı..  Tesadüfen karşılaştıklarında ikisi için de zaten artık çok geçti.. dostça birer kadeh içelim demişlerdi ama akşam alkolün derecesi kaçınca karşılıklı itiraf seansına geçilmişti..

Sonrasında sadece “bir kere” sanki ilk buluşma gibi “dışarı çıkalım” diye sözleşmişlerdi ve o akşam bu akşamdı..  Her ikisi de ilk kez buluşuyormuş gibi yaparak hazırlanıp çıkmışlardı. Gece sona ererken sözlerinden çıktıkları tek durum uzunca birbirlerine sarılmaları olmuştu... Kadın Adamın omzuna dayanmış, tütün kokulu parfümünü içine son kez çekmiş ve gözlerine bakmamak için ayakkabılarının kenarındaki çiziklere bakıyordu. Adamsa kadının elini tutmuş, gözünü ilerideki sarhoşlara dikmişti.. Birbirlerine bakmadan ama bakışlarından çok daha fazlasını anlatarak, ortak noktaları sadece çıkış noktaları olan sarı renkli iki ayrı taksiye binmişlerdi. Taksinin içinde yine saçma ve farklı muhabbetlere dalmışlar ama aslında hala aynı rüyalardalardı...


İstanbul’da saatler 03.38 idi.. zaman nasıl geçmişti kimse bilmiyordu.. Beyoğlu’ndaki tek değişiklik insan sayısındaki azalış idi...

Hakkımda

Fotoğrafım
55...Hayalperest...Invisible hand'e inanmayan bir İktisatçı...Pinponcu... Sarı... Kırmızı... Arada da çelişki duvarına işiyor...