21 Eylül 2011 Çarşamba

Hafta ortasında ortaya karışık...

Deli gibi ıslak bir akşam.. Boşanıyor yukarıdan sular... 

Çıksam da ıslansam iliklerime kadar aslında ne güzel olur diyorum bir an.. Sonra diyorum boşveeer akabinde gel üst değiştir duşa gir vs.. Üşeniyorum...

Zaten Galatasaray maçını seyretmişim, yine tadı tuzu yok takımın.. Berabere bitmiş.. Kolumdaki ödemi azaltmak için günaşırı yaptığım buz tedavisinin 3. seansı için buzdolabına gidiyorum.. Açıyorum buzluğu.. Buz torbasını alırken orada ehlikeyfi görüyorum.. Buzlar da bana bakıyor. Derken buzdolabını açıyorum 70lik Tekirdağ Abi ile göz göze geliyoruz. Kesiyoruz birbirimizi.. Ee daha fazla dayanamıyorum cazibesine.. koyuyorum bir kadeh rakı.. Rakının da içine buz, evde soğuk su kalmamış malum.. Koluma da buzu koyuyorum.. bir 10 dk tutuyorum... 

Sonra hemen geçiyorum salona açıyorum televizyonu.. (geçmiş zaman olsa da artık ben şimdiki zamanmış gibi yazıyorum hoşuma gidiyor).

Bakıyorum birşey yok.. Twitter'a bakayım diyorum.. Kızlar Kuzey Güney seyrediyormuş.. Bir açıp bakayım bari diyorum.. Cillop abiler toplanmış meğer.. Tüm tantana bundanmış diyorum.. Esas hatun da aslında o kadar barbi bebek olmadığı için olsa gerek tüm ablalar bir heves seyrediyor zannımca :D


Bu süper fit olma durumunu da anlamıyorum yaw diyorum kendime bir sağlam yudum alıp rakımdan.. Hayatın onca nimeti varken (alkol, mantı, börek, makarna, tatlı vs.. ) neden bu kadar "kas"arsın kardeşim:) ne gerek var.. Haa tamam kendi "balık etinden hallice" durumumdan dolayı bunları diyor olabilirim o ayrı ama valla toptan sebep o değil :) Hayat güzel be kardeşim.. 

Derkeen Facebook'ta görüyorum ki Atletico Madrid - Sporting Gijon maçı varmış. Kardeşim Arda ilk 11'deymiş.. Hayata ilk 11 çıktım mı hiç diye soruyorum kendime.. Ses yok... Amaan neyse derken maçı açıyorum hemen.. Sonra bakıyorum bir arkadaş paylaşmış bir sitede Mazhar Alanson'un yeni şarkısı çıkmış.. Yine sosyal medya sağolsun. Dr.Dre kulaklığımı takıp bir yandan onu dinliyorum.. O bitiyor, telefonum çalıyor.. 35lik abim telefonda.. Dünkü Fener-Manisa maçındaki kadınlar matinesi Kadı(n)köy üzerine konuşuyoruz. Ee haliyle biraz "bip"li bir konuşma oluyor:) Sonra onu kapatıyorum bir play list yapıp kendimi 2. kadehe doğru uzandırıyorum.. 

Hayat güzel yaw.. Diyorum da inanmıyorsunuz...

Evde böyle tek başıma vakit geçirmek de güzelmiş oluyorum.. Bazen melankoli basıyor evet ama olsun.. Her daim neşe olmaaaz zaten!!  Dünyaya ayıp..

Bunları yazarken blog kendiliğinden kaydediyor.. Eyvallah diyorum :D Yaz bunları blogcum..birer birer.. Eksiltmeden.. 

Bir yandan Atletico bastırıyor ben müziğin sesini açıyorum.. Rakı da tazelenmiş.. Beyaz peynir kankası da yanında.. Şarkı değişiyor.. Demir Demirkan'dan Aşktan Öte.. Akustik.. Aşkla hayatın akustiği de değişiyor gerçekten diye düşünüyorum.. Şu an bana uzak olsa da..  Ama olaslılığını bilmek bile bir akustik sağlıyor vucütta.. O günler de bir daha gelecek inşallah diyerek bir yudum daha alayım rakımdan.. derken Arda düşüyor.. Aman çocuğa faul yapmayın diyerek Türklük damarım tutuyor :) Bir anne sevgisi ile kıyamam ben ona diyorum:) Sonra kontratakla kendime geliyorum..

Şarkı yine değişiyor.. rakı yine bitiyor.. ve de gol oluyor.. Atletico atıyoooooorrrr!! Ay sanki Galatasaray atmışçasına seviniyorum..

Haydi bastır oleeey diye evde bağırıyorum.. Alt komşu belki duyuyor belki sallamıyor.. Amaan çok da fifi diyorum sonra:D

İşte öyle bir hafta ortasında bir karışık gün yahu diyorum.. yalın halimde düşünüyorum da "hayat öyle baklava dilim karnın olmaması gerektiği kadar güzel yahu" diyorum..


Gerçek :D

19 Eylül 2011 Pazartesi

Yine eskilerden... "Bir uyku hali.."

Kesik kesik uykular...

Her uyanış ya bir ses, ya bir su içme isteği, ya bir huzursuzluk ya da rüyalar yüzünden... ama bazen de gerçekliği hatırlatmak için, hüzünlerimi... hatırlatmak için uyandırıyor bedenim beni...

O ilk uyanıp da uyandığını idrak etme anı ve gerçekle yüzleşme şaşkınlığı arasında garip bir yerde hissediyorsun ya.. bir nevi astraldeymişsin gibi...boşluk hissi geliyor bana birden.. hep rüyada kalmak istediğimden midir... gerçeklikte kendime söz geçiremediğimden midir.. bilinmez... Ama işte bende o her ara uyanışların uyku haline geçişleri çok zor oluyor.. akla gelen ve aslında beyne zaten bir süredir yapışmış olan, sadece bir süreliğine rüya alemine dalmış sor(g)ular.. bıçak yarası gibi vücudumda acısını hissetiriyor gece o sessizlikte uyandığımda...

Boşluklar var.. aralarda... arada kalmışlık hissi ile beraber.. araf’ta...

Beden sabahında yorgun kalkıyor.. yorularak uyanıyorum daha yorucu olan hayata.. susuyorum.. daha az konuşuyorum... kendi kendime de olsa...

Cümlelerimin sonunu tek nokta ile bitiremiyorum... öznesi, yüklemi olsa da; cümle devam ediyor aslında söylendikten sonra, anlamı daha derin gibi... biraz daha düşün demek ister gibi... belki öyle olmasa da öyleymiş gibi... kelimeler cümlesinin içinde devrilmiş.. sağa sola.. ee zaten bu ara hayatı da devrik yaşıyorum cümlelerim gibi..

Hani en basit tabiri ile, sakin bir limana sığındığında, olur da ansızın fırtınaya yakalanırsın ve savrulursun ya.. hazırsız yakalanma anında... herşeyi kontrol etmeye çalışan bir insan olarak kontrol dışında yaşadığım her olay bir travma iken; bir de hiç beklemediğim bir yerden esince rüzgar, ben de altüst oluyorum ve şöyle buz gibi bir suya girip ıslanmam gerekiyor..

"La Haine" filimdeki güzel bir laf geldi aklıma : "aslında önemli olan düşüş değil, yere çarpıştır” ve de aslında nasıl yere çarptığın.. Yere çok kötü çarpmadım belki ama artık ayağa kalkış anı geldi çattı!! Çünkü bilinçaltımda giderek biriken datalar bir noktadan sonra beynin belleğine sığmıyor.. yaşanan travmatik olaylardan sonra su kaynatmaya başlıyor beyin.. ve en sonunda beynin uyuşma haline geçişi ile sonlanıyor bu durum...

Uyuşuk moddan selam olsun da artık uyanıp ayağa kalkma vakti!!!  
 
E haydi artık!!
 
EcE 

14 Eylül 2011 Çarşamba

Tosbağa Ece!!

Bir arkadaşım, konuşurken bana kızıp “tosbağa” dedi..
İtiraf edeyim çok hoşuma gitti:)
Sonuçta bir nevi hayvansın demiş oldu özüne bakınca belki (ki niyetinin o olmadığını biliyorum:) ama demek ki şirin bir hayvan olurmuşum yani hayvan olsaymışım dedim kendi kendime bu hitabın üzerine:)
Sonra tabi aklıma direk Ata Demirer'in Niyazi Gül tiplemesi geldi.. Bilenler bilir :)) Dosbağa hayvanı!!! :D


Aslında gerçekten de bazen tosbağa yavaşlığında algılıyorum hayatı bu fazla ısınan beyin yüzünden.. ve de bazen arkama dönüp bakıyorum  “bir tosbağa kadar yol almışsın sadece Tosbağa Ece!” diyorum kendime :D

Hayatta neler yapmak isteyip neler yapmışım bir muhakeme yapıyorum da bu aralar tüm tantana bundan dolayı aslında. Ee haliyle uzun bir muhakeme.. Öyle market alışveriş listesi gibi değil maalesef.. Ha keşke olsa ama değil..

Neleri isteyip neler elde etmişim, nelerle yetinmişim, neler fazla gelmiş, neler üzerimde eğreti durmuş, hangi kelimeler boyumu aşmış, hangi fırtınalarda yıkılmamış ve ben hangi denizlerde boğulmuşum... vesaire vesaire...  Liste uzun.. Olaylar, yaşan(ma)mışlıklar, edinimler vs haricinde hayatımdaki kişiler de ucundan, kıyısından, köşesinden dahil olmuş listeye..

İşte bu muhakemeleri yaparken birdenbire bir müddet sadece kendimi dinlemeye karar verdim ..

"Ben ne diyorum"u önemsiyorum çoook uzun zamandan beri olmadığı kadar.. Bir nevi bencillik oyununun başrolüne atadım kendimi..  Kimseden ne akıl alıyor ne de birşey soruyorum.. Ben sormadan akıl verenlere de kızıyorum... Sorduk mu kardeşşşim demek istiyorum her seferinde...Çünkü insanlar bazen çok yorucu olabiliyor ya da sen zaten çok yorgun olabiliyorsun.. O yüzden de  kendimle kalmak iyi geliyor... Arada melankoli bastırsa da (ki ben bu melankoliyi seviyorum biliyorsunuz) hayatımda neyi isteyip neyi istemediğimi anlamaya ve bunu sindirmeye başladım. İstediklerimi yapıp, istemediklerimi yapmama ya da hayatımdan çıkarma uygulamasını tamamiyle uygulayabilir miyim bilmiyorum ama en azından bir başlangıç yaptığımı hissediyorum...

Üzerimde eğreti duran düşünceleri/işleri/kişileri/kıyafetleri/sahte gülücükleri aklınıza ne gelirse.. ve hatta bunun sonucu olarak kararsızlıklarımı çıkarıp attım sırayla üstümden..   

Bu haller bende kalsa ya uzun bir süre diyorum.. 
Terk etmese bir süreliğine de olsa.. kendi sesimi net duyabilmek için... 
Dış dünyadan kopmadan ve kulaklık takmaya gerek olmadan...
Kendi sesimi duy Tosbağa Ece! :D
   

6 Eylül 2011 Salı

Tatil kokusu...

Hani derler ya "bütün sene 1-2 haftalık tatil için çalışıyoruz" diye.. Sanırsam bu sene öyle oldu benim için.. Bir an önce tatile gideyim "çok yoruldum, bütün sene çalıştım ve kalbe ağır gelen şeyler yaşadım psikolojisi" ileydim yaz başında ve de inadına eğlendim 2 tatilimde de... Dibine kadar!...
Son tatilimden döneli birkaç gün oldu ve tatilin havası hala üzerimden gitmedi.. Kokusunu duyabiliyorum.. Missss.... Aslında insanların kokuları vardır bilir misiniz? Ne istediğini, ne istemediğini, nasıl olduğunu insanlar dışa vururlar.. görmek istemezsin bazen o ayrı ama ben hala tatil havası kokuyorum buram buram!! Ne güzel!! Tabi aradaki bayramın, tatil sonrasındaki haftaya 3 günlük hafifletici etkisini de yadsıyamam.. An itibariyle bir yanılsama yaratıyor olabilir ama olsun dibine kadar kullanacağım bu enerjiyi ben.. 

Eee tanıyanlar bilir, bir enerji geldi mi bana enginlere sığmam taşarım:) Yerimde duramam.. Maymun iştahım kabarır da kabarır.. Hahaha şaka bir yana bir süre sonra rutin hayatın en alt, bir başka deyişle en sıcak katmanına inince benim de ruh halim normale döner ama bu ara bırakın da tatil havama devam edeyim... Burnumdaki mis gibi tatil kokusunu bırakın da iliklerim sonuna kadar hissetsin... Hatta ben içime çekeyim denizin tuzunu, güneşin sıcaklığını.. sınırsız alkolün tadını.... Hoppala sana ne oluyor yahu diyen arkadaşları duyar gibiyim:) Valla ne bileyim bir pozitiflik geldi bu ara bana.. Negatifliklerle karşılaşıp da, modumu çarpışma ile negatife çevirecektir birgün nasılsa ama şimdilik bu modda devam!!!

Neyse tatille ilgili anlatmak istediğim konulardan biri de Temmuz ayında tatile çıktığım arkadaşlarımdan biri sayesinde reklama girecek yine ama Monster Beats by Dr Dre kulaklıkları ile tanıştım. Aman yarabbi.. Marmaris'in eşsiz bir koyunda Metallica'dan Sad But True'yu o kulaklıkla dinleyince, tatilin tadı değişti, eşsiz mavilikteki denize bile daha farklı atladım resmen. Sesleri de kokular gibi çok net algılamıyormuşuz yahu dedim kendime.. Eee naptım, hemen sipariş verdim kendime bir tane.. Para var imkan var bayıldık bir güzel manileri. İktisat okumuş bir insan olmama rağmen hep yanlış zamanlarda yatırım yapan ben, kulaklığı da kurun tavan yaptığı zaman sipariş ettim:) İyi tarafından bakalım tüketimi artırdım ekonomiye katkıda bulundum:) Napalım.. ya da anne tabiri ile başımın gözümün sadakası olsun dedim ve büyük bir heyecanla bekledim gelmesini. Hergün bakıyorum kargo nerde, ne zaman ulaşacak.. İşin komik tarafı kulaklık bana bir çarşamba günü geldi, ancak o gün tepeden inme bir toplantıya katılmam gerekti, sonra ertesi gün yine başka bir organizasyon derken cuma eve sarhoş gelip de artık dinleyeceğim yahu deyip, kendime hemen bir playlist yapıp, bağıra bağıra (çünkü kendi sesini bile farketmiyorsun)  gece 3'e kadar şarkı söylerek müzik dinlemem ile sonuçlandı. Alt komşum yoktu çok şükür, üst komşu ile de ödeşmiş olduk bir hafta önceki gece çığırtkanlıkları için...  

Algı, hayatın farklı evrelerinde; beraber olduğun insanlara, yaşadıklarına, yaşının reflekslerine, teknolojiye, sahip olduklarına vs vs bir sürü şeye göre değişiyor ya işte ben bunu seviyorum ya! Değişmek lazım.. Kafayı değiştirmek, farklı açıdan bakmak ve farklı algılamak!! 

Diğer türlü ne sıkıcı olurdu(k) değil mi?
Bence yani...

Hakkımda

Fotoğrafım
55...Hayalperest...Invisible hand'e inanmayan bir İktisatçı...Pinponcu... Sarı... Kırmızı... Arada da çelişki duvarına işiyor...