12 Aralık 2011 Pazartesi

Eser mi(yim)?

Spor aşığı bir babanın kızıy(d)ım... Atletizmin ve fotbolun yeri çok ayrıydı babam için. Olimpiyatları pür dikkat izlerdi. Maçları ise hiç kaçırmazdı. Sıkı bir Galatasaray taraftarı idi. Üniversitede okurken evi aradığımda babamla dakikalarca spor konuşurduk ama ana gündem hep Galatasaray'dı. Beraber çokça da tenis maçları seyrettik. Tuttuğumuz oyuncular vardı (Agassi ve Navratiolava:) ve onların Grand Slam maçlarını hiç kaçırmazdık. Babam, gençliğinde çok istemesine rağmen bir takım ailevi sebeplerden dolayı spor yapamamış olmasını, abimleri ve beni spora teşvik ederek telafi etmek istemişti.   

Büyük abim voleybol oynuyordu ben kendimi anlayabildiğim yaşlara geldiğimde:) Küçük abim de maymun iştahı ile, futbol (kaleci idi), masa tenisi, voleybol, basketbol, hentbol oynadı ayrı ayrı dönemlerde. Başka branşlar da olsa okulunda, kesin onlara da dadanırdı herhalde. Gerçi işin komik yanı sonra gitti konservatuarda "Batı Müziği" okudu :)

Tekne kazıntısı olduğum için, ilkokul yıllarının başında benim sosyal hayatım üzerine baskılar da başladı tabii: acaba hangi sporu yapmalıyım; yoksa müziğe mi eğilmeliyim, keman mı çalmam lazım ya da gitarla mı başlasam vs şeklinde.. Sonuçta okulun basketbol takımı popüler olduğu için İlkokul 2'de basketbola başladım:) 2 sene sonra ortodonti tedavisine başladığım için basketbolu bırakmak durumunda kaldım. Babamın yakın bir arkadaşı masa tenisi antrenörü idi ve ben de öylesine spor olsun diye masa tenisine geçiş yaptım, İlkolul 5'te... Ama bu esnada da sırası ile mandolin, flüt ve bağlama kurslarına da devam ettim. Çünkü annem de müzik aşığı bir kadın oldu hep... Dolayısıyla da aklımın bir köşesinde de hep müzik vardı. Masa tenisine başladıktan 2 sene sonra Minikler kategorisinde Türkiye 1.si olunca milli takım kampları, maçlar derken masa tenisini hiç bırakamadım. Hala ayda bir deplasmanlara gidiyorum ve top peşinde masa başı oyunlarındayım:) Müzik olayına geri dönersek, üniversite zamanlarında müzik gurubumuz vardı aslında ve ben solistlik yaptım, bir sürü de konser verdik. Hatta yine üniversitenin Müzikal Klübü'nde 2 sene şarkı söyledim.. Çok güzel anılarım oldu ama müziğin hakkını hiç tam olarak verebildiğimi düşünmedim. Daha iyi olmam gerektiğini bildiğim an soğudum sanırsam.

Neyse, malum aile sporla iç içeydi (tdk.gov.tr'ye baktım hemen "iç içe"yi doğru mu yazdım diye, malum Türkçe konusunda da acaip takıntılıyımdır.. ayrı yazılan -de'lere, soru eklerine vs de hastayım belirtmeden geçemeyeceğim:) neyse.. sporla iç içeydik ama hep sarı kırmızı olduk. 35'lik abim sırf beni sinirlendirmek için (artık nasıl keyifli ise siz düşünün!) Fenerli gibi davranırdı ve beni uyuz ederdi. Ondan uzun bir süre nefret ettim.. Yaptığı şakalar ve hınzırlıkları, hikayelerini beni tanıyanlar iyi bilir.. Az yaramaz değilmiş zaten çocukluğunda da.. İlkokulda dersi asıp sinemaya giden çok kişi tanımadım zaten :D

Özetle Galatasaraylı olmam babam sayesindedir... Sporla hep iç içe olmam da...  Babamın benden istediği ve benim yapamadığım tek şey hala Kuzey Avrupa ülkelerinde yaşamıyor olmam :) Oralara gitmemi isterdi hep.. Akdeniz ülkelerini sevmezdi... Onu kaybettikten 1 ay sonra Paris'e master'a gittiğimi bilse ne derdi acaba. Benimle gurur duyardı tabii ama yine de  herhalde ah keşke İsveç'e gitseydin falan derdi... Hayat işte... Herkes neler istiyor ama hayat seni nerelere götürüyor, nerelerde bırakıyor ve sonra seni oralarda unutuyor...Garip.. Vapurlar falan :D 

Spor, hayatımda çok önemli yer etse de; ben iyi müzik dinlediğimde, keyifli insanlarla bir arada olunca, sevdiğim insanlarla muhabbet ettiğimde ve onlarla rakı içince, ailemle bir arada olduğumda (babamın eksiliği hep hissedilse de tabii), güzel tat bırakan kitapları okurken bir kadeh şarabın eşlik ettiği akşamlarda, güzel bir filmden çıktığımda çok mutlu oluyorum. Ufak şeyler aslında :) Bu blogu okuyup birileri kendini iyi hissettiğinde ya da yorumlarda bulunduğunda ya da "eğlenceli" veya "ilginç" dediğinde vs.. bana o kadar iyi geliyor ki...  Birden aniden değişiyor ruh halim... Spor haricinde de o kadar çok şey var ki beni iyi eden diyorum...

Mesela bugün uzun zamandır iletişimde olmadığım bir arkadaşıma mail attım, en son onu 2003'te Ankara'da görmüştüm... Yurtdışındaydı  uzun bir süredir.. Yanına gitmek isteyip gidememiştim.. memlekete dönmüş tesadüf, sonrasında aradı beni konuştuk.. O kadar iyi geldi ki.. Uzun zaman sonra uzaklardan bir insanın sesini duymak! İyi geldi.. O dünyayı gezecekmiş şimdi..Zaten 1 senedir de çalışmıyormuş.  Sonra Hindistan'a gidip iş arayacakmış.. Valla peşine takılasım geldi bir an bir delilik yapıp resmen :) Ne güzel.. Hayat böyle işte.. Anlık.. İnsanın aklına eseni yapması ne güzel aslında.. Anlık yaşamak.. Eser mi eser..

Dur ben bir bavul yapayım o zaman :D

Hahaha desem de inanmayın... şaka şaka ancak bir kadeh viski koyarım ben maksimum bu yazının üstüne:))
Ama keşke gitsem.. dedim bir an... 

Haydi şerefe! Mucks..

P.S. Resim 2000 yılının doğum günümde çekilmiş.. Öperim :D

EcE 

5 yorum:

  1. Anılar acıtır...

    YanıtlaSil
  2. Ufak seylerden mutlu olmayi becerebilmisimdir hep, sevdigim tek tuk ozelliklerimden biridir. Bence sen de o sansi yakalamissin, :)
    -381-

    YanıtlaSil
  3. 381 senden sonraki oluyor, :))

    YanıtlaSil
  4. Hmm lise ok de sırasını unutalı çok oldu :)

    YanıtlaSil

Hakkımda

Fotoğrafım
55...Hayalperest...Invisible hand'e inanmayan bir İktisatçı...Pinponcu... Sarı... Kırmızı... Arada da çelişki duvarına işiyor...