19 Aralık 2011 Pazartesi

Kırmızı pazartesi...

Şu an oturduğum eve taşınmadan önce evi gezmeye geldiğimizde, ev resmen inşaat halindeydi.. Yeni ev sanmayın, evin içinden bahsediyorum sadece! 

Neyse efendim annemin gel zaman git zaman Ortaköy'de edindiği ahbapları sayesinde bu evin kiralık olduğunu öğrendiğimizde; ev sahibi ile tanışıp, evi görmek için geldiğimizde 3 şeyi çok net hatırlıyorum : birincisi, deli gibi yağmur yağıyordu; ikincisi, ev sahibi çok kibar bir adamdı ve üçüncüsü de ev dökülüyordu!! 

Annem başından beri evin tadilatı bitince güzel olacağını, büyük bir ciddiyetle savunduğundan, beni ikna etmek için de yapmadığını bırakmadı. Ben de bir önceki evimin çok küçük olması, mevsimlerden kış olması ve eski ev sahibimin çirkefliği yüzünden bir an önce ev bulmak istediğimden peki dedim. Peki dediğimde misal banyo sadece tuğlalardan ibaret idi :) Neyse ev sahibimi ilk gördüğümde aldığım elektrik ile evin güzel olacağını düşündüm ki hakkını yiyemem sonu güzel bitti ve bana çok da yardımcı oldu bu süreçte. 

Bu arada bir ara konuşurken bana alt komşumdan bahsetti, tam bir İstanbul hanımefendisi olduğunu, tek başına yaşadığını ve de kesinlikle tanışmam gerektiğini söyledi. İlk başta korkmuştum valla, malum bana gelen giden çok arkadaşım olur; geç saatlere kadar rakı sofraları, maç muhabbetleri vs... Dedim gürültü ile ilgili kesin sorun olacak!!  Neyse sonra tanışmaya indim. O kadar zarif bir duruşu, tavrı ve konuşması vardı ki, o an ev sahibimin bana ne demek istediğini ve benim de çok şanslı olduğumu anlamıştım ne yalan söyleyeyim!

O gün bu gündür, sürekli telefonlaşır ve birbirimize ziyarete gider geliriz. Bir şeye ihtiyacı olsun olmasın beni arar, hal hatır sorar; ben canım sıkkın olunca ya da bir görmek isteyince ona uğrarım ve bana bir Campari ikram eder genelde... beraber içeriz.. kendisi 70'lerinin sonunda...

Tek bildiğim tatlıdan yani "Tiramisu" yapınca ben, ona da birkaç dilim götürürüm, o da aynı şekilde hazırladığı yiyeceklerden bana getirir. 

Düşünüyorum da ağızda güzel tat bırakan bir aromalı kahve ya da likör gibi bizim arkadaşlığımız!

Bu akşam da eve girerken bir ağırlık vardı üstümde.. hafta sonu yorgunluğu vs... tam üst kilidi açtım ve anahtarı alt kilide sokacakken dedim uğramam gerek; malum görüşmedik ne zamandır. Kapıyı çaldım. Davetsiz misafir olarak gittim bugün aslında ama yine de o beni gördüğünde yüzünde beliren hoş bir tebessümle, bana kapıda hoşgeldin deyince benim enerjim yerine geldi valla. 

Garip ama çok değerli bir dostluğumuz var aslında... Yeri geliyor kitap konuşuyoruz, yeri geliyor ilişkilerden...yeri geliyor basitçe dedikodu yapıyoruz :) Kendini evinde hissetmek tabiri vardır ya.. işte ben kendimi çok rahat hissediyorum onun yanında... Kendim oluyorum... Rollerimden sıyrılıyorum... 

Komşum gibi, yanında iyi hissettiğim insanların yanına gidiyorum artık...

Beni iyi hissettiren mekanları tercih ediyorum... 

Keyif veren müzikler dinliyorum... 

Ağzımın tadına yaraşacak yemekler yiyorum...

Bana iyi gelenlerle, bana iyi gelen içkilerden içiyorum... 

O zaman bir Pazartesi akşamı Yael Naim eşliğinde komşumla bir kadeh Campari içiyorsam keyfime diyecek olmaz sanırsam :)  

Yanımızda da... :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hakkımda

Fotoğrafım
55...Hayalperest...Invisible hand'e inanmayan bir İktisatçı...Pinponcu... Sarı... Kırmızı... Arada da çelişki duvarına işiyor...